2 - KUZGUN
Bölüme geçmeden önce oy vermeyi unutmayın
İyi Okumalar dilerim. 🦅
– – –
Yüzbaşı Şahin Altuğ, masanın ucunda duruyordu. Artık o benim yeni tim komutanımdı. Yeni görevde, emirleri ondan alacaktım.
İçimden bir şey buz gibi düştü. Gözlerimi kaçırmadım ama içimde fırtınalar döndü. O da bakıyordu bana, bakışları sabit, duygusuz. Hay ben böyle şansı sikeyim. Dün az kalsın adamla birbirimize gebertiyorduk. Meğersem komutanım kendisi.
"Oha, sen?" Dedi astsubay üstçavuş, Furkan. Şu an burada üç kişiyi tanıyordum. Furkan'ı, nişancı olan Özberk'i ve maalesef komutanım olan yüzbaşı Şahin Altuğ.
"Tanışıyor musunuz siz?" Dedi Albay bize bakarak.
"Maalesef, albayım." Dedi yüzbaşı Altuğ. Gözlerimi devirdim sinirle ve diğerlerine baktım.
"Öyle deme Şahin evladım, Bilge çok iyi bir askerdir."
"Birlikte birşeyleri başara bileciğimize inanmıyorum, albayım." Dedi yüzbaşı.
"Bilge, kıdemli bir askerdir." Dedi albay. "Neyse, diğerleride tanıtın kendinizi." Biri yanıma gelip elini uzattı.
"Ben Astsubay kıdemli çavuş, Kuzey Yaman."
Başkası geldi ve elini uzattı. "Ben Çavuş Hakan Demirsoy." Elini sıktım başımla selam vererek.
"Torpillidir kendisi-" dedi Furkan gülerek. Ve Özberk koluna vurarak susturdu. Hafif gülümseyerek onları izledim. "Doğruyu söylüyorum ya, oğlum sen torpilli değil misin? General senin amcan değil mi? Çaylaksın bi'de."
"Asker, uzatma." Diye uyardı Albay Furkan'ı. Furkan hemen ciddileşti ve kendisini toparladı.
"Emredersiniz albayım."
En sonda bir kız gelip elini uzattı. Çok güzel bir kızdı. "Ben Lara Özkılıç, doktorum."
"Memnun oldum."
"Tanışma fastı bittiyse operasyon için hazırlanalım, ne dersin yeni asker?" Aklı sıra beni sinir ediyordu yüzbaşı. O sırada Albay odadan çıktı ve biz yedi kişi kaldık. Hepimiz oturduk ve benim sağımda Lara, solumda Kuzey oturmuştu.
Lara yeşil gözlü, saç rengi açıktı. Kuzey ise kumraldı, kirli sakallıydı, boyuda baya uzundu. Masanın başında zaten kendisini bir halt sanan yüzbaşı Şahin Altuğ oturmuştu. O da uzundu ve esmerdi. Kirli sakallıydı o da. Zaten yüzbaşının solunda Lara'ydı ve Lara'nın karşısında Özberk, Özberk'in yanında Furkan'dı. Furkan'ın yanında ise dışladıkları Hakan.
Özberk sarışındı, Furkan esmerdi ve baby facedi, Hakan ise genç bir askerdi, kumraldı. Torpilli ola bilir, çünkü Kuzgun timi çok tanınan bir timdir. Herkes kolay, kolay bu ekibe giremezdi.
"Şimdi planımız nedir komutanım?" Sordu Özberk.
"Acayip yoruldum ben ya." Dedi Furkan arkasına yaslanarak. Anlaşıldı, ekibin komiği bu demek. Komutan Furkan'a sert bir bakış attı susması için.
"Ben sabaha karşı sınırı geçelim diyorum. Onlar bizim geleceğimizi biliyor, ve biz arkalarından dolanıp sınırı geçe biliriz." Sonra hepimize tek, tek baktı. "Başka bir fikri olan var mı?"
"Bencede komutanım. Onlar bizi sınırda beklerken biz çoktan içeri girmiş olacağız." Dedi Kuzey komutanı onaylayarak. Ben hiç onaylamıyordum, risk çünkü.
"Bi' de bu tek gözüm evine baskın yapacağız değil mi?" Tek göz mü? O kimdi acaba.
"Tek göz kim?" Sordum.
"Daha neyin peşinde olduğumuzu bilmiyorsun. Operasyonun ortasında sana teroristleri mi tanıtacağız?" Komutanın beni bu şekilde azarlamasına Furkan kahkaha attı. Uyarıcı bakışla Furkan'a baktım.
"Komutanım daha dün tayin oldum hiç bilmediğim bir yere. Gelir gelmezde Suriye'ye gittim sizi aramak için. Buldumda sizi ve kurtardım. Ama siz teşekkur bile etmediniz."
"Gerçekten tek derdin benim teşekkür etmem mi?" Sinirle derin nefes aldım. "Eğer öyleyse teşekkür ederim, şimdi sus. Eğer bir fikrin varsa öyle konuş."
"Fikrim var." Dedim eminlikle. Dikkatle bana döndüler. "Sabaha karşı oraya girmemiz tehlikeli. Gecenin bir vakti girelim ve bir köyde saklanalım. Onlar bizi sınırın kapılarında beklerken biz arklarından gelelim onları gebertelim." Komutan yüzüme bakarak düşünmeye başladı.
"Haklısın." Dedi Özberk. "Komutanım, üç kişi sınırda bizi bekleyen teröristleri öldürsünler. Geriye kalan dört kişide gidelim o şerefsiz tek gözün evine."
"Bu arada tek göz bu şerefsizlerin başı. Kadınları kaçırıp pazarlık yapar, Türkiye'ye pusu kurar, bombalar yerleştirirler köylülerin evlerine." Dedi Furkan. "Komutanım bence biz Bilge komutanımızı dinleyelim."
"Olur, o zaman sınırdakileri öldüren Furkan, Hakan ve Lara olacak. Geriye kalan ben, Özberk ve Kuzey tek gözün evine gidelim." Kaşlarımı çattım. Benim görevim yok muydu?
"Peki ya ben komutanım?"
"Sen bu operasyonda yoksun." Dedi ve ayağa kalktı toplantıyı bitirerek.
Ayağa kalkarak, "Buna hakkınız yok, bana niye böyle davrandığınızı da bilmiyorum." Dedim.
"Tamam, sakinleş." Dedi Lara kolumdan tutup beni oturtmaya çalışarak. Kolumu hızla çektim.
"Dokunma bana, doktor." Sertçe yüzbaşının yüzüne baktım. "Komutanımın derdini anlamaya çalışıyorum."
"Derdimi merak ediyorsun demek?" Başımı salladım. "Bilge'den başka herkes çıksın. Silah odasında bizi bekleyin."
"Ooo-" diye uzatıyordu Furkan. Yüzbaşının ters bakışını görünce hemen susstu. "Emredersin." Herkes odadan çıkınca yanıma geldi. Sinirle ve kaşları çatık bir şekilde. Umarım derdini öğrenirim.
"Sizi dinliyorum." Dedim sinirle.
"Ekibime giren hiçkimseye güvenmem ben."
"Diğerlerine de güvenmiyorsunuz o zaman?" Başinı iki yana salladı.
"Onlara güvenim tam, yeni gelenlere güvenmem." Bana bu kadar haksızlık yapmasına dayanamıyorum. "Sen üsteğmensin değil mi? 2. komutan yani." Başımı salladım. "Senden önce o kadar üsteğmenlerle çalıştım, ama hepsi erkekti. Senin başaracağına inanmıyorum açıkçası, bana kendini kanıtlaman gerek."
"Kıdemliyim ben, görevimi hep başarıyla tamamladım. Dün sizi kurtarırken yalnız geldim oraya, o kadar korumaları atlatıp geldim. Üsteğmenliğimi sorgulamaya gerek yok diye düşünüyorum." Bir adım daha attım yüzbaşıya. "Yüzbaşı olarak sizi esir almışlardı, ama ben bir üsteğmen olarak beni esir almadılar."
Söylediklerime sinirlenmiş gibiydi. Derin bir iç çekti ve birden kolumu tuttu. Beni odadan çıkardı ve kolumu sıkarak biryere götürdü. Silah odasına götürdü. Kapıyı açıp ilk beni içeri soktu sonra kendisi girdi. Diğerleri bizi bekliyordu ve bizi görür görmez ayağa kalktılar.
"Askerler senin, hazırlık yap şimdi. Operasyona gidiyorsun." Diyerek kenarda durdu ve kollarını göğsünde birleştirerek beni izledi. Dönüp askerlere baktım.
"Kuzgunlar davranın!" Diye emrettiğim anda hazırlıklara başladılar. "Tam teçhizat! Yedek şarjörler, extra el bombaları unutulmayacak!" Lara'ya baktım. "Doktor, fazladan on beş serum al!"
"Emredersin komutanım." Diyerek serumu almaya gitti Lara.
"Bi' de bizim ülkeye pusu kurmuşlar. Ha İzmir, ha İstanbul, ha Hakkâri, Çukurca. Bizim yurdumuz burası. Bu topraklarda hainin nefesi varsa, bizim de öfkemiz vardır. Silahlarınızı, iradenizi ve yüreğinizi hazır edin Kuzgunlar!" Herkes tam hazırdı şimdi. Çelik yeleklerini ve silahalarını hazır edip sırayla dizildiler. Güzel, hepsi hazırdı. "Benim askerlerime onlar nasıl pusu kurallar he?! Bunu onların yanına bırakacak mıyız?"
Hepsi tek ağızdan. "Canımız pahasına hayır!"
"Kuzgunlar vatanı için kanını akıtmaya, canını vermeye hazırdır komutanım!" Diyerek komutana döndüm. Yaptığım işi taktir etmiş gibi başını salladı sonra askerlere döndü.
"Varsa hakkım helal olsun!" Dedi yüksek sesle. "Varsa hakkınız helal edin."
"Helal olsun!" Hepsi yine tek ağızdan yüksek sesle dedi.
"Düşmanlara boyun eğmek yok! Allah yardımcımız olsun!"
Yine tek ağızdan. "Sağol!" Dediler.
"Çıkıyoruz!" Dediğim an herkes tek sıra çıktı odadan. Komutana baktım, o da bana bakıp başını salladı.
"İyisin, helal olsun."
"Eyvallah." Dedim ve odadan çıktım. Arkamdan 'ya sabır' dediğini duydum. Ben de askerlerimle gurur duyuyordum.
KUZGUN TİMİ;
Yüzbaşı – Şahin Altuğ
Üsteğmen – Bilge Sayar
Astsubay Kıdemli Çavuş – Kuzey Yaman
Astsubay Üstçavuş – Furkan Sungur
Uzman Çavuş Nişancı – Özberk Gökdeniz
Doktor – Lara Özkılıç
Çavuş Torpilli – Hakan Demirsoy
Merdivenlerle indim ve uzun koridordan geçtim. Karargahtan çıkıp direkt olarak araçlara mineceğimizi duşundüm ama askerler karargahın önünde dedikodu yapmayı seçmişler.
"Bak ben diyorum bu ikisi evlenecek." Dedi Furkan Özberk'e ve Hakan'a. Adam beni deli edecek ya.
"Dedikodunun sırası mı astsubay?" Dedim. Hızla bana döndü ve gülümsedi. Diğerleri araca bindi ama Furkan hala devam etti konuşmaya.
"Komutanım, nasılsınız?" Aklı sıra kafamı karıştırıyordu.
"Uzatma astsubay, uzatma." Dedim Furkan'ın üzerine yürüyerek.
"Ne oluyor? Yine neyi uzatıyor astsubay?" Arkamdan gelen sese dönüp baktım. Yüzbaşıydı.
"Hiç," dedim Furkan'a dönerek. "Arkadaş bizim dedikodumuzu yapıyorduda."
"Furkan'ın ağzına düşeceğime, teroristlerin eline düşerim daha iyi." Furkan 'aşk olsun' dercesine yüzbaşıya baktı. Yüzbaşı ise yanımızdan geçip araca bindi. Furkan da arkasından gitti söylenerek. Ben de peşlerinden gittim.
"Aşk olsun sana komutanım, hiç beklemezdim valla senden o lafları." Dedi Furkan ve araca bindi.
"Uzatma Furkan Sungur." Diye mırıldandı yüzbaşı. Bende tam o anda araca bindim ve yola çıktık.
☪︎
Bir saat olur yola çıkmıştık ve bir pazara girerken ortalık kalabalıktı. Jandarmalar da vardı. Araba kenarda durdu ve indik arabadan. Benimle yüzbaşı önden gittik jandarmaların yanına.
"Ben yüzbaşı Şahin Altuğ."
"Ben üsteğmen Bilge Sayar, ne oluyor burada?" Jandarma bizimle selamlaşıp durumu açıkladı.
"Pazara bir düzenek yerleştirmişler komutanım."
"Furkan, buraya gel çabuk." Diye çağırdı yüzbaşı. Furkan bombalardan, minalardan anlar. Ama daha düzeneğin nerede olduğunu bilmiyorduk.
"Yardım edin!" Diye biri bağırmaya başladı koşarak yanımıza gelerek. Ama jandarmalar o adamı engelledi gelmesini.
"Ne oluyor orada? Bırakın adamı" Dedi yüzbaşı. Adam bebek arasıyla birlikte yanımıza geldi.
"Yardım edin lütfen!" Diyerek bebek arabasını gösterdi o adam.
"Olay ne?" Diye sorarak bebek arabasına yaklaştım ve içine baktım. Çok tatlı bir bebek uyuyordu burada...
"Bakın!" Dedi adam ve bebeğin battaniyesini kaldırdı. Gördüklerim karşısında gözlerimi belerttim.
"Bunu kim koydu buraya?!" Dedi Furkan ve bebeğin üstüne koydukları düzeneğe baktı.
Küçücük bir bedene, masum bir nefese sarılmış ölüm vardı orada.
Furkan birkaç adım geri çekildi, yüzü bembeyazdı. İçimde bir şey, midemin tam ortasına saplandı. Elim farkında olmadan silahıma gitti ama yapacak bir şey yoktu, tehlike oradaydı, çıplak ve acımasız.
Bebek hâlâ nefes alıyordu. Ama saat tik tak ediyordu sanki. Bir an, herkesin gözünde aynı şey vardı, dehşet. Öfke. Ve çaresizlik.
Bu insanlık dışıydı. Bu, savaşın en kirli haliydi. Bir bebek. Hiçbir şeyden habersiz. Gözümde yaş yoktu ama kalbim acıyla kasıldı. Ve sadece bir düşünce yankılandı içimde.
Bunu yapan insan olamazdı.
Furkan bir adım öne çıktı, gözlerini düzeneğe dikmişti. Yüzü ter içinde, bakışları sertti ama parmak uçları titriyordu. Hemen durumu kavramıştı.
"Yüzbaşım! Herkes geri çekilsin!" diye seslendi.
Yüzbaşı hiç tereddüt etmeden, “Hemen!” dedi. “Herkes en az elli metre geriye! Hemen!”
Askerler hızla geri çekilmeye başladı. Ben hâlâ yerimden kıpırdamamıştım, gözlerim bebekteydi.
Furkan başını çevirip bana seslendi. “Bilge, sen de… Lütfen. Burada durma.”
"Gidemem astsubay, sen işini yap." Dedim. Furkan'a güveniyordum.
Furkan, düzeneğin etrafını dikkatlice inceledi. Parmaklarıyla kabloları izledi, tetikleyiciyi, basınç noktalarını, güç kaynağını kontrol etti.
“Nefes al… Düşün… Zamana karşı yarışıyorsun,” diye mırıldandı kendi kendine Furkan.
Bir tel pense çıkardı. Sol eliyle bebekten birkaç santim ötedeki küçük metal parçayı sabitledi, sağ eliyle titiz bir şekilde kabloyu izlemeye devam etti. Gözleri milim milim hareket ediyordu, sanki dünyadaki her şey durdu ve sadece bu birkaç santimlik boşluk kaldı.
Zaman uzuyordu. Her saniye boğazına çöken bir baskı gibiydi. Ama o hâlâ sakindi. Sessiz. Kararlı. En sonunda derin bir nefes aldı. Ve tek bir kabloyu kesti.
"Yok artık!" Dedi yüksek bir sesle.
"Ne oldu astsubay?" Dedi yüzbaşı bebeğe yaklaşarak. O an ben de yaklaştım. Gerçektende yok artık. Saniyeler daha hızlı gitmeye başladı ve son beş saniye. Gözlerimizi belerttik, nefesimizi tuttuk. Son üç saniye kala gözlerimi kapattım.
"Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abdûhû ve resûlüh." Diye fısıldadım. Bir şey olmadı. Sadece sessizlik. Gözlerimi açtım. Ardından o gergin yük birden çözüldü.
Furkan doğruldu, alnındaki teri koluyla sildi.
“Temiz.” dedi sadece.
Ve herkes bir anda nefes aldı. Hayat, bir bebeğin gözlerinde yeniden başladı.
"Oh çok şükür." Dedim derin nefes alarak. Furkan bebeği kucağına alıp babasının kucağına verdi.
"Allah razı olsun sizden, çok sağolun." Dedi adam.
Sonra Furkan geldi yanımıza ve derin bir iç çekti rahatlıkla. Furkan'a bakıp hafif koluna vurdum.
"Sana helal olsun, iyi iş çıkardın." Diye mırıldandım. Yüzbaşıda yanımıza gelip Furkan'a sarıldı. Bu kadar samimi olduğunu bilmiyordum. Belki de öyleydi ama bana karşı öyle değildi.
"Aferin koçum." Dedi yüzbaşı.
"İyi misiniz?" Diye sorarak yanımıza geldi Hakan.
"İyiyiz torpilli, sen merak etme bizi." Dedi Furkan ve Hakan'a sarıldı. Çocuğun lakabıydı resmen torpilli.
Bu durumuda ucuz atlattık şükürler olsun. Araca doğru gidip oturduk ama Furkan hiç durmadı, yaşadıklarını anlattı. Sanki sadece o stresi o çekti orada. Hepimiz ölüp, ölüp dirildik o an.
Bu bombayı kim koydu diye araştırma gidiyordu zaten. Ama bizim operayonumuz vardı, o yüzden burayla jandarmalar ilgileniyordu.
"Ben ölseydim ne yapardınız he? Kıymetimi bilin o yüzden." Gülümseyerek Furkan'a baktım. İnsan bunun yanında sıkılmazdı asla. "Allah beni kızımla oğluma bağışladı." Kaşlarımı havaya kaldırdım şok olarak.
"Sen evli miydin?" Sordum.
"Evet, evliyim ve ikiz çocuklarım var. Otuz yaşım var zaten." Sonra gülerek yüzüme baktı. "Yoksa bana yürümeyi mi düşünüyordun?" Kahkaha attım hafif başımı iki yana sallayarak. "Valla şimdiden söyleyeyim, karım seni gebertir komutanım."
"Furkan ya." Dedim hafif gülümsemeyle. "Sadece evli birine benzemiyordun o yüzden öyle bir tepki verdim. Daha sizi tanımıyorum."
"Tanışalım o zaman." Dedi Lara gülümseyerek. "Yirmi altı yaşındayım. Hayatımda biri yok, annem ve babamla yaşıyorum, bi de ablam var ama ablam evli."
"Yirmi sekiz yaşındayım ben de, ailem yok, terk etmişler beni daha ben bebekken. Hayatımda biri yok, boş iş hepsi." Dedi Kuzey ve son söylediği cümleden sonra arkasına yaslandı.
Araç VİP bir araçtı Kuzey tam karşımda oturmuştu. Kuzey'in yanında Hakan ve Lara. Benim yanımda Furkan, Özberk ve yüzbaşı.
"Bizim kıza fena tutulmuş ama bizim kız biraz salak olduğu için çocuğu farketmiyor." Dedi Furkan kulağıma doğru. Hiçbir dedikoduyuda kaçırmazdı.
"Bizim kız kim?" Sordum kısık sesle.
"Bizim kız kim ola bilir acaba? Bazen çok saf ola biliyorsun Bilge komutanım." Dedi Furkan. Ve o an anladım Lara'dan bahsettiğini.
"Neyse." Dedim Furkan dan kafamı uzaklaştırarak. "Başka?"
"Ben yıllar önce babamı kanserden kaybettim. Nişanlıyım hemde ve yirmi yedi yaşındayım." Dedi Özberk.
"Benimde yirmi üç yaşım var, evliyim ben de." dedi Hakan ve gülümsedi. "Karımda dört aylık hamile."
Gülümseyerek, "Tebrikler, sağlıkla kucağınıza alın. Hayırlı evlat olsun." Dedim. Başını sallayarak bana teşekkür etti, Hakan.
"Kendini tam tanıtmadın?" Dedi Furkan itiraz ederek. Hakan anlamayarak kaşlarını çattı. "Torpilli olduğunu anlatmadın daha." Hafif gülümseyince Hakan da gülerek gözlerini devirdi.
Sonra yüzbaşıya döndüp baktım. "Sizde tanıtacak mısınız kendinizi?" Sordum sakin bir ses tonuyla.
"Yüzbaşı Şahin Altuğ ben, boş konuşanları sevmem." Bir an da yüzüm düştü. Bana niye böyle davrandığını anlayamıyordum. Keşke anlaya bilsem.
Tam aramız düzeldi diyorum, ettiği laflara bak. Normalde böyle şeyleri takmam ama bu timde yeniyim, ve beni dışlıyor olması beni üzüyor.
☪︎
Saatler geçti, akşam vakti geçmiştik sınırı. Hiç kimsenin ruhu duymamıştı. Köye gidip terkedilmiş bir evde kaldık. Birazdan da buradan ayrılacaktık. Ben, Özberk, Kuzey ve yüzbaşı gidecektik o bahsettikleri tek gözün evine.
Lara, Furkan ve Hakan çoktan çıkmışlardı. Bizde hazırlanıp çıktık. Dağların üstüyle, elimizde silah tek gözün yaşadığı yere gidiyorduk. Bu adamın kesin kurmaları vardır, bizi gördükleri anda öldürceklerdi. Ama bizim umrumuzda değilmiş gibi üstlerine gidiyorduk.
Dağdan inmeye başladık. Artık normal bir yol ile gidecektik. Tabi planda yapmamız gerekti. Özberk yanımızdan uzaklaştı. Çünkü o bir nişancıydı ve bir yerde saklanıp bizi koruyacaktı.
"Kuzey sen sağ taraftan git, biz arkadan dolaşacağız." Dedi yüzbaşı.
"Emredersiniz." Dedi Kuzey ve yanımızdan ayrıldı. Bizde gizlice arkadan dolandık ve ağacın arkasında saklandık. Ben hemen çantamı açıp teröristlerin giydiği kıyafetleri çıkardım. Bunları giyip öyle içeri girecektik.
Üstümüze geçirmiştik onların giydiklerini ve tam tek gözün yaşadığı yere gidecekken önümüze iki tane adam çıktı. Bu o tek gözüm korumalarıydı. Bir anda kolumdan tuttup çevirdi ve kafama silah dayadı. O an yüzbaşı silahı doğrulttu, ama en ufak bir hamlede kafama sıkacaklardı.
"Türk askerisiniz siz." Dedi bana silah doğrultan adam.
"İndir silahını, yoksa kızın beynini patlatırız." Dedi diğeri. Ama yüzbaşı hala silah doğrultuyordu onlara. Ve sakince birşeyler mırıldanıyordu. Kulağımda ki mikrofonla dinleye biliyordum.
"Özberk, adamları indir hemen Bilge'yi yakaladılar." Diye mırıldanıyordu.
"Görüş alanım yok, görmüyorum sizi." Hassiktir! Galiba bu kez gerçekten şehit olacağız.
"İndir silahını!"
"Tamam, indirdim." Dedi yüzbaşı ve yavaşça silahını yere attı. Elini de kaldırdığı anda diğer adam gelip silahının arkasıyla yüzbaşının kafasının arkasına vurdu. Yüzbaşı yere yığılınca donup kaldım.
Yolun sonuna gelmiştik...
~Bitti~
• Nasıldı yeni bölüm bakalım?
• En beğendiğiniz kısım hangisiydi?
Oy vermeyi ve bol yorum bırakmayı unutmayın. Bütün yorumları okuyorum.
Eğer bana ulaşmak isterseniz tiktok hesabima yaza bilirsiniz. 🦅
TikTok- simalla__
İns- simalla__
